Osmanlı’nın son dönemlerinin en çok konuşulan konusu Arapların Devlet-i Aliyye’ye ihanet ettiği gerçeğidir. Bugün halen tüm Arapları bu konuda suçlanır ancak; ya hepsi hain değildiyse?
Birini Dünya Savaşı Anadolu coğrafyasının gördüğü en vahşi, en kirli saldırılardan biri olup en büyük mücadele ve vatan müdafaalarının da başında gelmektedir. Bu saldırıların oluşum temelinde itilaf devletlerinin savaşçı ve yayılımcı politikaları yatarken, savaşın kaybedilmesine sebep olan en temel gerekçe de Osmanlı’ya ait tebaanın vatanına, devletine ihanet etmesi olarak gösterilir.
Bu ihanetlerin başında da Araplar gelir. Hemen herkes Medine ve Mekke müdafaalarını örnek göstererek o bölgede yaşanan Arap ayaklanmasını hatırlatır. Ancak hatırlanmayan, göz ardı edilen ve unutulan bir gerçek bugün yıllardır halen yanı başımızda duruyor. Ya tüm Araplar bizi aldatmadıysa ?
YILANIN BAŞI: ŞERİF HÜSEYİN
Osmanlı’nın Arap topraklarında yaşadığı sıkıntıların en temelinde Şerif Hüseyin yatmakta. Bilindiği üzere ittihatçıların Abdülhamid Han’ı devirmesinden hemen sonra göz hapsinde tutulduğu İstanbul’dan Mekke’ye gönderilen Şerif Hüseyin, burada İngiliz kaynaklı bazı ayaklanma faaliyetlerinde bulunmuş ve bölgeyi kısa sürede alt üst etmişti.
Birinci Dünya Savaşı’na giren zor durumdaki Osmanlı’yı içten çökertmek isteyen İngilizler, Lawrance üzerinden planlar kurgulattırmış ve Hz. Muhammed’in soyundan gelen Hüseyin hep istediği “büyük Arap isyanı” hayalini Lawrance’nin sağladığı finansman ile gerçekleştirmişti.
LAWRANCE – HÜSEYİN ORTAKLIĞI
Arap İsyanı hayali için harekete geçen Şerif Hüseyin, yoldaşı Lawrance’dan aldığı altınlar ile bölgede ayaklanmaya teşvik hareketi başlattı. 1916 yılında kendini Hicaz ralı ilan eden Hüseyin, sonrasında ‘‘isyan’’ ve ‘‘cihad’’ bildirisi yayınlayarak ‘‘…Türkler dinden çıktılar. …Araplar’ın Türkler’e karşı cihadı farzdır…’’ diyordu.Yani Hüseyin, haçlıların İslam’a açtığı savaşta Müslümanları, Müslümanlara vurdurmak için harekete geçti.
Yine Lawrance’in siyasi yardımları ile Hüseyin ailesi Arap coğrafyasına adeta emir/kral edildi. Oğulları çocukları Ürdün, Filistin ve Irak’a kral tayin edilerek bölgede İngiliz kolonilerinin temelleri atıldı.
OSMANLI’NIN ÇÖKÜŞÜ VE BÜYÜK PİŞMANLIK
I. Dünya Savaşı’nın ardından çöküş yaşayan Osmanlı Devleti, savaştan sonra Arap coğrafyasındaki gücünü kaybetti. Bu duruma da en büyük etken Şerif Hüseyin ve onun ailesi sebep oldu. Her ne kadar kendileri amaçlarına ulaşarak halifeliği dahi ilan ettilerse de ilerleyen zamanlar onlara beklediklerinden daha da acımasız davrandı, tabiri caizse ilahi adalet tecelli etti.
Tahtını 1924 yılında Suudi Arabistan’ın şimdiki hakimi olan Suud ailesine devretmek durumunda kalan Hüseyin’in hayatı sürgün içinde geçti. Kıbrıs’a kaçıp sonrasında Amman’a sığınan Şerif Hüseyin burada 1931 yılında öldü.
Ünlü tarihçi Murat Bardakçı’nın 1999 yılında kaleme aldığı bir köşe yazısına Hüseyin’in akıbeti ve büyük korkusu şu sözlerle ifade edildi.
“Kendisi için rivayet edilen bir kıssada ölüm döşeğinde sayıklarken ‘‘Osmanlı’ya kılıç çekmemeliydim’’ dediği ve lânete uğrama endişesi içerisinde olduğu belirtilirken, bu pişmanlık ve endişe dolu cümleler yıllar sonra haklılık payını ortaya çıkardı. Kendisinden sonra tahta geçen çocuklarıyla torunlarının hiçbiri yataklarında can veremedi…”
AİLE VATANINDA CAN VEREMEDİ
Daha öncesinde Hüseyin’in yaşamı sırasında yine Lawrance ve İngilizlerin desteği ile Suriye Kralı yapılan Faysal, Irak’ta da krallık yapmış, 1933 yılında İsviçre’de girdiği basit bir cerrahi müdahale sırasında hayatını kaybetmişti. Yerine geçen oğlu Gazi’nin hükümdarlığı altı sene devam etti ve o da 1939’da bir otomobil kazasında can verdi. Gazi’nin oğlu İkinci Faysal ise, 1958’deki darbede ailesiyle beraber parça parça edildi.
İngilizler’in Şerif Hüseyin’in çocuklarına peşkeş çektiği Arap toprakları da yine o kavime yâr olmadı. Hüseyin’in 21’de Ürdün Kralı ilan edilen oğlu 51 yılında Kudüs’te kurşunlanırken, onun da oğlu olan Talâl akıl hastalığı geçirerek delirdi ve tahttan indirilerek yerine Hüseyin getirildi. Meczup kral İstanbul’a yollanırken, Ortaköy Şifa Yurdu’na kapatıldı ve 1972’deki ölümüne kadar tam 19 sene orada yaşadı.
ARAPLAR MI, HAİN HÜSEYİN AİLESİ Mİ?
Gelelim günümüze. Günümüzde halen bu olaylar nedeniyle “Araplar Osmanlı’ya ihanet etti” sözleriyle yaftalanırken, Arapların tamamı sanki bu ihanetin bir parçasıymış gibi davranılıyor. Ancak burada durum tam da gözümüzün önünde duruyor. Arapların tamamının hain olmadığını, Şerif Hüseyin’in yalnızca bir kaç kavimi kandırarak isyana teşvik ettiğini Çanakkale’de bulunan şehit mezarlarına bakarak görmek ve anlayabilmek mümkün.
Orada vatan müdafaası için Yemen’den, Irak’tan, Ürdün’den ve bunun gibi birçok Arap diyarlarından gelen Osmanlı askeri vatan, din ve namus uğruna ittifak devletlerine karşı mcüadele vermiş, kahramanca can vermiştir. Özellikle Medine ve Mekke müdafaalarıyla birlikte İngilizlere karşı alınan şanlı Kut-ül Amare zaferinde de bizlerle birlikte olan ve Osmanlı için çarpışan Arap askerleri unutmamak gerek…