Alucra Demirözü Köyü

DAEŞ nasıl ortaya çıktı?.

DAEŞ nasıl ortaya çıktı?.
Bu haber 11 Temmuz 2016 - 14:54 'de eklendi ve kez görüntülendi.

Dünyanın başına bela olan terör örgütü DAEŞ nasıl ortaya çıktı, neyi amaçlıyor ve kime hizmet ediyor? İşte İslam adı altında İslam’a en büyük zararı veren terör örgütü DAEŞ’in bilinmeyenleri…

Önce kara bayraklarıyla Irak’ta ortaya çıktılar…

Ülkeyi kana buladılar…

Sonra Suriye’ye sızdılar…

Örgütlendiler…

Silahlandılar…

Ve şimdi dünyanın başına belalar…

Onların ismi DAEŞ…

Peki nedir DAEŞ?

Nasıl var oldu?

Neyi amaçlıyor?

Kime hizmet ediyor?

Bu soruların yanıtları için zamanda çok geriye, bugünden 50 yıl kadar öncesine gitmek gerekecek…

1970’lerin sonu dünyanın henüz 2 kutuplu olduğu günlerdi…

Dünya, kapitalizmle – komünizm arasında çalkalanıyordu…

Amerika ve Sovyet Rusya arasında akla gelen her alanda – buz gibi – soğuk mu soğuk bir savaş vardı…

Her şey bir anda oldu…

1979 yılı bitmek üzereydi…

Aralık ayının 27’siydi…

O günlerde komünizmin hakimiyet sürdüğü Afganistan’dan Moskova’ya acil kodlu bir çağrı ulaştı..

Ülkedeki Müslümanlar ya da o dönem dünyanın kendilerine verdiği isimle mücahitler komünist Afgan hükümetine karşı ayaklanmışlardı…

Afgan hükümeti Sovyetlerden acil yardım istediğini duyurdu…

Sovyetler Birliği’nin lideri Brejnev’di…

Bir an dahi tereddüt etmedi..

Çünkü; Afganistan Sovyet Rusya’nın okyanuslara açılan kapısıydı…

Üstelik büyük enerji kaynaklarının tam da merkezindeydi…

Yani ne olursa olsun kaybedilemezdi…

Dev kızıl ordu çağrıyı alır almaz Afganistan’a sel gibi akmaya başladı…

1979’u 1980’e bağlayan o karlı yılbaşında soğuk savaş yerini çok sıcak yeni bir savaş bıraktı…

Artık bir yanda komünist Afganistan hükümeti ile ona tam destek veren Sovyetler Birliği vardı…

Diğer yanda ise Afgan mücahitler ve “düşmanımın düşmanı dostumdur” tezini hayata geçiren komünistlerin azılı düşmanı Amerika…

Sovyet Rusya’nın 10 yıl süren Afganistan’ı kurtarma hayali Amerikan üretimi Stinger füzeleri ile son buldu!!!!

Rambo filmi işte o günlerde çekildi…

Daha önce Vietnam’ı komünistlerden temizleyen Amerikan ordusunun tek kişilik kahramanı Rambo artık Afganistan’da, mücahitlerin yanındaydı…

Onların dostuydu… Onlar için savaşıyordu ve bunu Amerika’yı kurtarmak için yapıyordu…

Yani Amerika senaryoyu hazırlamıştı…

Amerikan gizli servisi destekli film endüstrisi Rambo’yu yüzbinlerce sinema salonunda milyonların gözünün içine soktu…

İnsanlığa verilen mesaj netti… “Eğer Amerika olmazsa – dünya komünizm tehdidinden asla ama asla kurtulamayacaktı”…

Brejnev’in talimatıyla 27 Aralık 1979 günü başlayan büyük Afgan savaşı tam 10 yıl sürdü..

O 10 yıl içinde Sovyetler Birliği hezimet yaşadı…

14 bin 453 askerini kaybetti..

Afgan mücahitler Amerikan füzeleri ile tam 451 Sovyet uçağını düşürdü…

1989’a gelindiğinde artık dağılmanın eşiğindeki Sovyetlerin geri çekilmekten başka şansı kalmamıştı…

Savaşların kazananı da kaybedeni de olmaz!

Afgan savaşı en açık kanıtıydı bunun…

Savaşı görünürde Sovyetler kaybetmiş – Amerika kazanmıştı

Ama gerçekler başkaydı…

Herkes evine döndüğünde Afgan dağlarında kalan enkaz 50 yıl sürecek büyük bir başka savaşı doğuracaktı…

Bunu kimse bilemezdi…

Kimse, o gün Afganistan’da Amerika’nın desteğiyle Komünistlere karşı savaşan mücahitlerin gün geçtikçe kalabalıklaşacağını, kontrolden çıkıp örgütleneceğini, silahlanacağını ve o silahların sonra eski dostlara döneceğini bilemezdi…

Dünya ama özellikle de Batılı dünya kendine hep özel düşmanlar seçti bugüne dek…

Düşman 80’lerin başında komünistlerdi…

Ama 90’ların başında Sovyetler Birliği dağılınca düşmanın adı da değişmişti..

80’lerde Sovyetlerle savaşırken “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesini savunan Batı; 90’larda Sovyetler dağılınca kendine yeni bir düşman aramaya başladı ve aradığını da çok geçmeden buldu…

Yeni düşman, milyarlarca insanın baktığı yerde yani televizyon ekranlarında belirdiğinde yıl 1990’dı… Ve düşmanın adı Saddam Hüseyin’di..


Düşman Müslümandı…

Silahlıydı…

Meydan okuyordu…

Korkusuz görünüyordu…

Arkasında destek vardı…

Ve dünyanın en zengin petrol yataklarının üzerinde oturuyordu…

Hatta yetmemiş olacak ki Kuveyt’i de işgal etmişti…

Dahası dünyanın hazinesi petrol yataklarını ateşe vermişti…

Belki de en korkuncu masum kuşları bile katledecek kadar zalimdi…

Dünya halkı televizyonlarda gördüğü petrole bulanmış o kuşlara ağlarken orada yani Irak’ta yüzbinlerce Müslüman can verdi…

Dünya artık kökten değişiyordu…

Daha kısa süre önce Afganistan’da komünistlerle omuz omuza mücadele eden Amerika ile mücahitler yeni dünyada kanlı bıçaklı düşman olmuşlardı…

Ve Körfez Savaşı o düşmanlığı daha da tetiklemişti..

Afganistan’da başlayan batı düşmanı silahlı ve artık çok daha örgütlü hareketin Irak’a sıçraması uzun sürmedi…

Hatta örgütün artık bir ismi ve lideri de vardı…

“El Kaide” Suudi Arabistanlı zengin bir ailenin çocuğu Usame bin Ladin liderliğinde kuruluşunu ilan ettiğinde yıl 1999’du… Ve Eylül ayının 11’ydi…

Dünya o sabah canlı yayında asla unutmayacağı İkiz Kulelere saldırının korkunç görüntülerini izledi…

Resmi rakamlara göre 2 bin 996 kişinin hayatını kaybettiği o eş zamanlı saldırılarla dünya bir daha temelli değişti…

Amerikalı siyaset bilimcilerin yılladır zeminini oluşturdukları kilit taşlarını döşedikleri medeniyetler çatışması o gün başladı…

11 Eylül 1999 günü el kaide Amerika’ya açıktan savaş ilan etmişti… Amerika’nın o savaş ilanına yanıt vermesi uzun sürmedi…

20 Mart 2003 günü Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan liderliğindeki dünya koalisyonu Irak’a girdi…

Öncelikli hedef eski düşman Saddam Hüseyin’di…

Saddam Hüseyin’in önce heykeli devrildi… Sonra iktidarı…

Ama Irak lideri kayıptı… Kısa süre sonra yakalandı… İdam edildi..

Yeni bin yılın şafağı sökerken dünya artık çok daha kutupluydu…

Algı yönetmenlerinin 10 yıllar boyu ısrarla hazırladığı senaryo tutmuştu…

Gezegenin batısında kalanlar sürekli ekrana getirilen Bin Ladin imajı üzerinden yüzünde sakalı olan her erkeğe terörist gözüyle bakmaya başlamıştı artık…

Yani istenen olmuştu… Medeniyetler çatışmalıydı…. Çatışacaktı…

Bunu kim, neden istedi, bu sonucu isteyenlerin çıkarı neydi soruları bugünün şartlarında hem yersiz hem de yanıtsız…

Çünkü aslolan istenenin ne olduğu ve o algı yönetiminin nelere mal olduğu…

El Kaide lideri Usame bin Ladin Pakistan’ın “Abû-Dâbâd” kentinde yakalanıp öldürüldüğünde yıl 2011’di…

El-Kaide o günden sonra pek çok örgüte bölündü…

Bugün aralarında bir bağlantı yok tezleri ağır bassa da DAEŞ işte o örgütün devamı…

2014’te yani Usame bin Ladin’in ölümünün 3 yıl sonrasında Irak’ta kuruluşunu ilan eden ilk yıllarında sadece Irak’ın kuzey bölgelerine düzenlediği saldırılarla isminden sıkça söz ettiren kanlı örgüt Suriye’de iç savaş başladıktan sonra DAEŞ adını aldı..

Sonra günden güne büyüdü…

Büyüdükçe silahlandı, silahlandıkça radikalleşti …

Irak’ın kuzeyindeki Musul kentini tek bir kurşun dahi yakmadan ele geçirdi…

Sonra Suriye’ye yürüdü…

Rakka’yı aldı…

Başkent ilan etti…

Örgüt bugün halen kuzeybatı Irak’tan Güneydoğu Suriye’ye kadar çok geniş topraklarda hakimiyetini sürdürüyor…

Ve ismini dünyaya sadece ve sadece terörist saldırılarla duyuruyor…

2015 Kasım’ının başında Fransa’yı sarsan terörist saldırıların da faili, hemen ardından Belçika’da düzenlenen saldırı dalgalarının da hatta Türkiye’de Ankara garı ve İstanbul Atatürk Havalimanı’nda masum sivilleri hedef alan terörün de Medine’de barış dini İslamiyet’in kutsal mekanı Mescidi Nebevi’ye yönelen bombalı saldırının da…

İşin en ilginç tarafı ise o kanlı örgüt büyüdükçe ve büyüyüp radikalleştikçe olanlar…

Bugün DAEŞ var oldukça Müslümanlar ölüyor…

Ve öznesi DAEŞ olan yanıtsız onlarca soru hala orta yerde durmaya devam ediyor…

Dünya, uzaktan ya da yakından ilgisi olmadığı halde isminde “İslam” kelimesi geçen o kanlı örgütün kimin eseri olduğunu ve o teröristlerin kime hizmet ettiğini merak ediyor…

Ama bu zor sorular yakın tarihte yanıtlanabilecek mi bilinmiyor…

.

Etiketler :
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA