Metin Köse, kitaplarını, Mesnevi’yi seslendirme sürecini ve hayalini Kitap Ayracı’na anlattı.
Düşündüklerini çok çalışarak hayata geçirdi hep Metin Köse. Çocukluğundan beri ilgi alanı olan Mesnevi’yi seslendirdi. Bir üçleme şeklinde doğduğu toprakları yazdı… Hayaller kurmaya da devam etti. İşte tüm bu süreci de bizimle paylaştı.
Mesnevi’yi seslendirdi
En büyük arzunuzu gerçekleştirdiniz. Ne hissediyorsunuz?
Mesnevi çocukluğumdan beri ilgi alanımdı. Beğendiğim sözleri hep not alırım. Bir de baktım, en çok Mevlana’dan notlar tutmuşum.
Garip yazar huylarından bende de var; yürürken yazarım. Yürürken hep konuşurum, şiirler okurum, en çok Mesnevi’den beyitler okurum. Tüm güzel fikirler bu anlarda gelir aklıma. Bir gün “Dinle!” diyordu okuduğum beyit. Kafama takıldı. İşte bu, “dinletmeliydim”.
O an bir karar verdim. Mesnevi’yi sesli okumalıydım. Üzerinden bir ay geçti, gerçek oldu. Şiir albümlerim zaten vardı (Sevgi Öyküleri, Gülümse). “Semazen.net”ten bir mail aldım. Ses tonumu çok beğenmişler. Burada 30 Mesnevi şiiri kaydettik ve zamanla Mesnevi’nin tamamını… 2 yıl boyunca her gün 3 saat aç karna stüdyoya kayda girdim; fonda da tasavvuf müzikleri… Bu gönül projesi böylece oluştu.
Şimdi kendi sitem, “metinkose.com.tr”ye de kaydediyorum.
Romanlarınızdan bahseder misiniz?
2005 – Kervan
Kervan, ilk göz ağrım; yazdığımda 40 yaşındaydım. Kitap, 40 yaşında bir adamın hayatın neresinde olduğunu sorgulayışını anlattım.
“Neyim ben kainatta,
Çölde kum tanesi mi?” dizelerinden yola çıktım.
Kervan, olumluluk çağrıştıran bir ifade. İyi insanların bulunduğu bir topluluktur. İşte insan bir kervandaysa, arada bir dönüp ardına bakmalı.
Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R
2007 – Panta Rei – Eleni’ye Mektuplar
Truva filmine gitmiştim, çok etkilenmiştim. Yolda yürürken karakterlere şiir yazmaya başladım. Özellikle Helen beni çok etkilemişti. Bir delikanlı Helen’e cevap verse nasıl bir cevap verirdi diye düşündüm. Sonra kitabın kurgusu oluştu.
Helen dünyayı dolaşıyor. Küçük bir yerde, nehrin kenarında yaşayan bir adam var ve Helen’e şiirler, mektuplar yazıyor.
“Pante – Rei”, “Her şey akar!” demek. Zamanın akıp gidişini temsil ediyor. Helen’in adını da Eleni olarak güncelledim ve Eleni’ye yazılmış mektuplardan bir kitap oluştu; “Pante – Rei: Eleni’ye Mektuplar”.
Kitabı satın almak için tıklayınız: Pandora
2010 – Mükellefiyet
Üçüncü kitap için hedefim Doğan Kitap idi. Zonguldak merdivenlerini bilen bilir. Kendimce bir yöntemim vardı; birinci merdiveni çıkınca iki tane daha çıkmalı. İşte öyle çalıştım.
II. Abdülhamit döneminde yayımlanan 100 maddelik kararnameye göre; erkeklerin sağlam olanları 15 yaşından sonra çalışmakla mükellefti. İşte kitap bu süreci anlatıyor ve adı da bu sebepten “Mükellef” oldu.
En özel yanı ise, kitabımı Doğan Kitap yayımladı.
Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R
2012 – Göl Dağı
Doğan Kitap, ikinci “Mükellefiyet“i istedi. Ben de çalışmaya başladım. Bu kez Cumhuriyet’in ilanından sonrasını yazdım. 1940’tan 1948’e kadar sadece köylüler mükellefti. Kent merkezinde yaşayanlar mükellef değildi.
Madde 30: “Her kim ki çalışamaz duruma gele, eşeğe bindirilip köyüne gönderile” diyordu. O zaman sadece taş kömürü vardı. Hiçbir enerji kaynağı yoktu. Bu dönemde yaşananları anlattım. Kitabın adı da “Göl Dağı” oldu.
Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R
Büyük Yürüyüş
Ve kitabın üçüncüsü de geldi. Maden işçilerinin Ankara’ya yürüyüşünü anlattım. Mengen’e kadar gelişlerini ve geri çevrilişlerini… Bunun için kitabın adı da, “Büyük Yürüyüş” oldu.
Son kitabım “Aç Kapıyı Ben Geldim”de de artık Safranbolu’ya geçtim; oralardan bahsettim.
Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R
En az Puşkin kadar mutluyum
Mükellefiyet üçlemesindeki mutluluğun hikâyesi nedir?
Benim bu üçlemem, Puşkin’den esinlenerek çıktı. O da “Goryuhina Köyü Tarihi” üçlemesinde doğduğu yeri anlatır ve bunu başardığı için mutludur.
Puşkin gibi bir adamı emekliye ayrıldı diye mutlu edecek ne olabilir acaba diye düşündüm. Anladım ki, kendi doğduğun yeri yazmak ediyormuş. Puşkin, beni geçmişime götürdü. Şimdi en az onun kadar mutluyum.
Sessizliğin sizin için ses olduğu bir odanız olmalı
Şiir mi roman mı? Hangisi daha çok sizi yansıtıyor?
Şiirin yeri hep ayrı; ama roman yazmanın da keyfi başka…
Önceden hep Beşiktaş’tan boğaz turu yapardık; şiir okumak için giderdim. Ankara’da da bir şiir grubumuz vardı mesela…
Şimdi fark ediyorum ki, sosyal toplum yetmiyor. İnsan kendine dönüyor. Yazmak için ruh hâli değişmeli. Duygusal bir yolculuğa çıkıp zaman ve mekandan uzaklaşmalı. Sessizliğin sizin için ses olduğu bir odanız olmalı…
Hayalim Balzac seviyesinde yazmak
Klasik Edebiyat ile bağınız nedir?
Rus yazarları, Dünya Edebiyatı ve klasikleri çok severim. Özellikle Güney Amerika’dan kalemleri…
Özellikle “Honore de Balzac, Robert J. Shiller, Johann Wolfgang von Goethe, Nikolay Vasilyeviç Gogol, Aleksandr Puşkin” hayranlık duyduğum yazarlardır. Ne yazdıklarının yanı sıra nasıl yazdıklarını da merak edip araştırdım. Mesela Balzac, gece 11’de kapıyı üzerinden kilitletir, sonra yazmaya koyulurmuş, içtiği kahveler de cabası… Shiller de yazmak için mutlaka çürük elma bulundururmuş. Bütün bunlar beni çok etkiliyor.
En büyük hayaliniz nedir?
Ben yazmaya geç başladım. Bu yüzden yolun daha başındayım. Ne hayal ettiysem, çok çalışıp ona ulaştım. Şimdi de en büyük hayalim “Balzac” seviyesinde bir kitap yazabilmek.
Bir sonraki kitap ne hakkında? Belli mi?
Zonguldak civarı ve Amasra’yı yazıyorum bu kez. Daha doğrusu M.Ö 1400’den başlayarak tüm Karadeniz’i…
Şiir okuyan adam sahnede
Tiyatro ile de ilgilendiniz mi?
Ankara Devlet Tiyatrosu’nda birkaç rol verdiler bana. Şiir okuyan adam gerektiğinde oradaydım. Ama bununla sınırlı kaldı. Yazmayı tercih ettim.
Metin Köse kimdir
1970’te Zonguldak’ta doğdum. Matematik okudum; ama sayılarla aram hiç iyi olmadı. Ben maden işçiliğinin içinde büyüdüm. Babam da madenciydi. Madenden kurtulmak için kayda değer bir şey okumalıydı. Ben de bunun için ve benimle gurur duyulsun diye matematik okudum. Tabii bu sebepten de yazmaya geç kaldım.
10 yıllık radyo geçmişim var. 3 yıl da ekonomi programı sundum. Ve tabii ki şiirler… Tüm bunlardan sonra 40 yaşında da yazmaya başladım ve hep devam edeceğim.
Damla Karakuş
[email protected]