Avrupa’nın ortasında özgürlüğünü kabul ettiren Christiania bölgesinin kendine ait bir hükümet sistemi, bayrağı ve kuralları var.
41 YILDA GELEN ÖZGÜRLÜK
Dünyanın gelişmiş prestijli ülkelerinden biri olan Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da bulunan bölgenin işgali 1971’e dayanıyor.
Bölgeye gelen birkaç hippi ve sanatçı grubu, zamanla büyüyerek 800-900 kişilik Christiania halkını oluşturdu. Avrupa’nın siyasi ve hukuki sistemine ters düşen ideolojilerini hükümete kabul ettirmek tam 41 yıllarını aldı.
Ülkenin yerli halkı ile zaman zaman iç savaş yaşasalar da, Temmuz 2012 yılında ‘Özgür Bölge Christiania’ (Freetown Christiania) resmen kuruldu.
SİSTEMİ REDDEDEN APOLİTİK DÜZEN
Toplumsal düzene, tüketime ve şiddete karşı çıkan Christiania halkının ortak amacı; ruhsal ve fiziksel kirlilikten uzaklaşarak, kendi adalet sistemlerini üreten apolitik bir düzen oluşturmaktı.
Bu yüzden bölgeyi istedikleri düzene çevirmeyi, bu amaçlar doğrultusunda inşa etmekle başladılar.
HALKIN BİR LİDERİ YOK
Christiania bölgesine geldiğinizde sizi , “Şu an Avrupa Birliği topraklarından ayrılıyorsunuz” tabelası karşılıyor. İnşa edilen binaların üzeri insanların kendi elleriyle yaptığı grafiti ve rengarenk resimlerle dolu.
Bu halkın bir lideri yok. Görüşülmesi gereken konular kendi aralarında düzenledikleri oturumlarla karara bağlanıyor.
ÜÇ NOKTALI CHRISTIANIA BAYRAĞI
Christiania’ya ait fosforlu renklerden oluşan üç noktalı bayrak, isminde bulunan i harflerini temsil ediyor; yani bir esprisi yok.
VERGİ VERİLMİYOR
Yaklaşık 900 kişiden oluşan özerk halk, geçimini işgücü sınıfı olmaksızın ortak yaşam alanlarında turizm ve doğal üretim ile sağlıyor. Halk vergi vermiyor, özel mülkiyet edinemiyor.
Bölge, ‘’Araba kullanma, eğlen, koşma ve fotoğraf çekme’’ gibi belirledikleri ilginç kurallarla dolu.
Adalet duyguları kabarık olan halk arasında yapılmaması gereken en keskin kural ise ‘hırsızlık’. Bunun bedeli Christiania’ya veda etmek olarak sonuçlanıyor.
UYUŞTURUCU KULLANIMI SERBEST
Tüm bu yasaklara taşkınlık yapacak insanlara yer verilmediği gibi, esrar kullanımının serbest olması da bir rahatlık veriyor diyebiliriz. Danimarka, ısrarla dağıtmaya çalıştığı bu topluluktan vazgeçerek kendi haline bırakmış olmalı.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla 35 hektarlık bir alana kurulan bu ütopik kasaba, basitliğin ve tekdüzeliğin huzuru içinde yaşam sürmeye devam ediyor.