Son günlerde ortalığı kasıp kavuran ‘Casa De Papel’ dizisinden bilirsiniz; ‘’Stockholm Sendromu’’nun ortaya çıkmasına sebep olan gerçek yaşanmış benzer bir hikaye var.
Selen KALDIRIM / [email protected]
Yıl 1973, günlerden Ağustos ayının 23’üydü. Sabah saatlerinde İsveç’in başkenti Stokholm’de bir silah sesi duyuldu. Siyah peruklu bir adam açtığı ateşin ardından şöyle söyledi: Parti başlıyor!
4 KİŞİYİ REHİN ALDI
Stockholm’deki bir banka şubesini soyacak bu adam Jan Eric Olsson’dan başkası değildi. Soygun boyunca rehin tuttuğu 4 kişi ile arasında oluşan bağ, dünyaya yayılacak bir sendromu ortaya çıkaracaktı.
23 Ağustos sabahı saatler 10:03’ü gösteriyordu. Bankaya silahıyla giren Jan, çağrısının ardından müşterilerden bazılarının kaçmasına göz yumdu. Fakat aralarından 4 banka memuresinin çıkmasına engel oldu ve dünya çapında bir eyleme dönüşecek bu soygun başlamış oldu.
1 POLİS YARALANDI
3 dakika sonra olay bölgesine gelen polis ekipleri yerlerini aldı. İçlerinden biri bankaya girmek istedi ve Jan’un sıktığı kurşunla yaralandı. Durumun kötü bir hal almasını önlemek isteyen polis, soyguncu ile pazarlık yapmaya başladı. Jan Erik Olsson, 3 milyon kron tutarında para, kapının önüne bir sürat arabası ve cezaevindeki arkadaşı Clark Olofsson’un da bankaya getirilmesini istedi.
Polis içerideki durumdan bihaberdi. Öğleden sonra getirilen arkadaşı Clark, içeriyle bağlantı kurulmasını sağlayacaktı. Akşama doğru kapıya Mustang marka bir sürat arabası geldi. Parayı da teslim alan Jan rehinelerin ikisini bırakmayı önerse de polis barikatı kaldırmadı.
BÜTÜN DÜNYA BUNU KONUŞUYORDU
Olay gece yarısına doğru çığırından çıkmaya başlamış, tüm televizyon ve radyo kanalları olayı saniye saniye veriyordu. Soygunun etkisi sadece İsveç’te değil tüm dünyaya yayılmıştı. Banka’nın önü insan yığınıyla dolup taştı. Tüm gazeteciler soygunun can kaybı yaşanmadan önlenmesi için neler yapılabileceğini tartışıyordu.
İÇERİDEN BİR PATLAMA SESİ YÜKSELDİ
Gecenin geç saatlerine kadar bankadan çıkmasına izin verilmeyen Jan, yapacak bir şeyler düşünmekteydi. Beklenen oldu ve geceleyin bankanın içinden bir patlama sesi yükseldi. Jan, bankanın çelik kapısını havaya uçurmuş fakat kimseye zarar vermemişti. Tek amacı istediği parayı alıp oradan gitmek olmalı ki, rehineler ve Jan arasında beklenmedik bir şey yaşandı.
Tarihe ‘Stokholm Sendromu’ olarak geçecek bu olayda, rehineler soyguncu ile birlikte hareket ediyordu. Bu olay tüm dengeleri değiştirdi. Kurtarılmaya çalışan insanlar bariz bir şekilde taraf değiştirmişti. Yalnız, taraf değiştiren sadece rehineler olmadı.
HALK SOYGUNCULARA SEMPATİ DUYMAYA BAŞLADI
Soyguncuların rehinelere zarar vermek istemediğini anlayan halk, polisin sert tutumuna tepki gösterdi. Polisin içerideki masum insanları tehlikeye attığı düşünülüyordu.
28 Ağustos gecesine kadar oyalanan polis, gaz bombalarıyla içeri girdiklerinde rehinelerin direnişiyle karşılaştı. Bu durum hiç beklenen bir olay değildi. Sert bir müdahale sonrası soyguncularda silahlarını atarak teslim oldular.
STOCKHOLM SENDROMU TARİHE GEÇTİ
Halk başta polisin yanında dursa da, soygunculara ve rehinelere yapılan sert müdahale halkın taraf değiştirmesine neden oldu. İşte halkın ve içerideki rehinelerin gösterdiği bu sempati, tarihte birçok benzer olayla ‘Stockholm Sendromu’ olarak anıldı.
Stockholm Sendromu, rehine ile rehin alan kişi arasındaki sempati oluşumuna deniliyor. Son günlerde herkesin dilinde olan İspanyol yapımı dizi ‘La Casa De Papel’ de benzer bir konuyu ele alıyor. 19 bölümlük 2 sezondan oluşan ve büyük bir soygun planını anlatan dizi dünya çapında, özellikle de Türkiye’de büyük yankı uyandırdı.
‘’İYİ VAKİT GEÇİRİYORDUK’’
Tutuklanan soyguncu Jan Erik Olsson’a on yıl hapis cezası verildi.
Rehinelerden biri olan Kristin Enmark’ın ise, “Benim asıl korktuğum polis. Biz burada iyi vakit geçiriyorduk” demesi ülkede şok etkisi yarattı.